Van Gogh'un Eserleri ve Van Gogh Hakkında Bilinmeyenler

Resim tarihinin en etkili sanatçılarından biri olan Vincent van Gogh, arkasında hepsini zengin şiirsel dokunuşlarla benzersiz kıldığı devasa bir eser koleksiyonu bıraktı. Vincent van Gogh’u biraz olsun anlamak için “kulağını kesen ressam” olma sıfatının çok ötesine geçmemiz, son derece çalışkan, dindar ve zorlu bir karakterle tanışmamız gerekiyor.

Vincent van Gogh, 27 yaşında ressam olmaya karar verdi. Bu karar onun hayatını ve sanat tarihini sonsuza kadar değiştirdi. Sadece on yıl içinde, yaşadığı psikolojik sorunların arasında iki binden fazla yağlı boya tablo, sulu boya, çizim ve eskiz üretti. Kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarla resim yolculuğunun ve hayatının tüm detaylarını günümüze kadar ulaştırdı. Sayıları 35’i geçen oto portreleriyle ise yıllar içindeki zihinsel ve fiziksel dönüşümünü kaydetti. Şimdi bu müthiş sanatçının hayatına ve sanatına biraz daha yakından bakalım.

 

Vincent van Gogh Kimdir?

Hollandalı ressam Vincent van Gogh, yalnızca post-empresyonizm (art-izlenimcilik) alanında değil, tüm Batı sanat tarihinde en etkili figürlerden biridir.

Vincent van Gogh’un Hayatı

İlk Yıllar

Vincent van Gogh, altı çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak 30 Mart 1853'te Hollanda Brabant’ta bulunan Zundert köyünde doğdu. Babası köyün papazıydı. Eğitimine de bu köyde başladı, sonrasında ortaokul eğitimi için yatılı okula transfer oldu. Mutlu ve başarılı bir eğitim hayatı yoktu. Zaman zaman resim çizse de özel bir yetenek sergilemiyordu. On üç yaşında okulu bıraktı ve bir daha eğitim hayatına geri dönmedi.

Kendini Arayan Bir Genç

Amcası aracılığı ile uluslararası bir sanat simsarlığı şirketi olan Goupil & Cie'de stajyer olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde erkek kardeşi Theo da şirketin Brüksel ofisinde işe girdi. Aralarında ömür boyunca sürecek olan yazışmaların başlaması da bu döneme rastlar. Stajını tamamlamasının ardından Londra şubesine transfer edilmesiyle hayatında yeni bir dönem başladı.

Londra'da bulunduğu süre boyunca British Museum ve National Gallery gibi ünlü müzeleri ziyaret etti, François Millet ve Jules Breton gibi kırsal yaşamı ve köy hayatını resmeden sanatçıları keşfetti. Hayatının en mutlu dönemi olarak tanımladığı Londra yılları 1875 yılında Paris’e tayin edilmesiyle sona erdi ve 1876 yılında görevinden alındı. Bir sonraki yıl içinde asistan öğretmenlikten, kitap satıcılığına ve vaizliğe uzanan bir dizi işte çalıştı. Teoloji eğitimi almaya karar verse de gereken sınavlara hazırlanmadığı için bu isteğinden de vazgeçti.

Sanatın İlk Adımları

Vincent, kardeşi Theo'ya gönderdiği mektuplara sık sık küçük eskizler ya da gördüklerini içeren bir çizim eklerdi. Theo'nun resim yapmaya daha fazla konsantre olmasını tavsiye etmesi, hayatında yepyeni ve tutkulu bir yol açtı. Ekim 1880'de Brüksel'e giderek çizim tekniği üzerinde çalışmaya başladı. Artık ücretli bir işi yoktu, bu yüzden kardeşi Theo’nun maddi desteği ile yaşamını sürdürdü. Lahey’e giderek uzaktan kuzeni olan ünlü ressam Anton Mauve’den resim dersleri aldı. Mauve, Vincent'e sulu boya ve yağlıboya resim yapmanın temellerini öğretti. Bu dersler, kendisini yeterince iyi bulmadığı için neredeyse fanatik bir şekilde çalışmasına neden oldu.

Bu dönemi takip eden birkaç yıl, resim çizmek için kırsal bölgelere giderek parasız kaldıkça baba evine dönerek geçti. Ailesinin hoşnutsuzluğuna dayanamadığı için kendi köyünde bir atölye kiraladı. Ünlü Patates Yiyenler tablosu üzerinde çalışmaya da bu dönemde başladı. Babasının ölümünden sonra ise bir daha dönmemek üzere Hollanda’dan ayrıldı. Antwerp’te bir sanat akademisine kayıt olsa da eğitimi fazla geleneksel bulduğu için rotasını kardeşinin yaşadığı Paris’e çevirdi. Theo kardeşine burada da destek olmaya devam ederek onu Paris sanat dünyasıyla tanıştırdı. Paris’teki sanat ortamının resimlerine etkisi büyük oldu. İyi bilinen stilini geliştirmesi, karanlık tonlardan parlak renklere ve kısa fırça darbelerine geçişi resimlerinde daha özgür hareket etmeye başladığı bu döneme rastlar.

Güney Fransa Dönemi: Sonun Başlangıcı

İki yıl sonra Vincent, Paris'teki çılgın şehir hayatından sıkılmaya başladı. Kırların huzurunu bulmak, çok sevdiği ve ilham aldığı Japon gravürlerindeki ışığı ve rengi yakalamak umuduyla Provence bölgesinde bulunan Arles’e gitti ve hayatının en üretken ama aynı zamanda en çalkantılı dönemi böylece başlamış oldu. Bir sanatçı kolonisi kurma hayaliyle Place Larmartin’de bulunan meşhur Sarı Ev’de dört oda kiraladı. Paul Gauguin, onun yanına taşınan ilk ve tek sanatçı oldu. Van Gogh ve Gauguin birlikte çok çalıştılar, bu işbirliği bazı istisnai tabloların ortaya çıkması ile sonuçlandı. Ancak iki adamın sanat hakkındaki görüşleri çok farklıydı ve bu sık sık hararetli tartışmalara yol açıyordu. Gauguin hayal gücünü kullanarak çalışırken, Vincent önünde görebildiğini resmetmeyi tercih ediyordu. Zamanla aralarındaki gerilim iyice arttı. Yine gergin bir tartışma sonunda Gauguin’in evden ayrılacağını söylemesi ajitasyon belirtileri göstermeye başlayan Vincent’e çok ağır geldi. Önce arkadaşını ustura ile tehdit etti, arkasından kendi kulağının bir parçasını kesti ve hastaneye kaldırıldı. Tedavisinin ardından kulak kesme olayı ile ilgili çok az şey hatırlıyordu. Taburcu olduktan sonra resim yapmaya devam etti ama ruh hali sürekli dalgalanıyordu. Yeni bir nöbet geçirmekten korkarak, kendi isteği ile Saint-Rémy'de bulunan Saint-Paul-de-Mausole psikiyatri hastanesine yattı. Hastalığına rağmen çizmeye devam ediyordu. Burada geçirdiği bir yıl boyunca aralarında Badem Çiçekleri ve Yıldızlı Gece tablolarının da olduğu 150 resim yaptı.

1890 yılının başlarında Belçikalı sanatçılar derneği Les Vingt’in düzenlediği grup sergisinde altı eseri sergilendi ve olumlu eleştiriler aldı. Bu altı eserden biri olan Kırmızı Bağ, sergi süresinde satıldı. Vincent hayattayken satılan ilk ve tek tablosu da bu oldu.

1890 yılının başlarında Belçikalı sanatçılar derneği Les Vingt’in düzenlediği grup sergisinde altı eseri sergilendi ve olumlu eleştiriler aldı. Bu altı eserden biri olan Kırmızı Bağ, sergi süresinde satıldı. Vincent hayattayken satılan ilk ve tek tablosu da bu oldu. Mayıs 1890'da Saint-Rémy'deki akıl hastanesinden ayrıldı ve kuzeye, birkaç sanatçının ikamet ettiği Auvers-sur-Oise'a gitti. Burada ihtiyaç duyduğu huzuru ve sessizliği bulacağını umuyordu, öyle de oldu. Büyük bir istekle köyün etrafındaki bahçelerin, buğday tarlalarının resimlerini yapmaya başladı. Neredeyse her gün bir resim yapıyordu. Ancak zaten hassas olan ruhsal durumu kardeşinin işinden ayrılacağını, kendi işini kurmayı düşündüğünü öğrenince yine alt üst oldu. Theo’nun finansal riske girmesi Vincent için de büyük bir belirsizlik riskini beraberinde getiriyordu. Bu kaygı ile baş edemedi ve 27 Temmuz 1890'da bir buğday tarlasına girerek kendini göğsünden vurdu. Yaralı haliyle Auberge Ravoux'daki odasına geri döndü. 29 Temmuz günü kardeşi Theo yanındayken hayatını kaybetti. Vincent van Gogh, 30 Temmuz 1890'da, arkasında tuval üzerinde 850’den fazla, kağıtlar üzerinde ise yaklaşık 1.300 eserden oluşan dev bir sanat mirası bırakarak Auvers’de toprağa verildi.

Vincent van Gogh Hakkında Az Bilinen Gerçekler

Vincent van Gogh hayatını ve yaşadığı zorlukları az ya da çok çoğumuzun bildiği bir ressam. Bunda kulağını kesme hikâyesinin, popüler kültürün parçası haline gelmiş resimlerinin etkisi büyük. Hakkında yazılan yüzlerce yazıya, filmlere, belgesellere rağmen bu büyük bilgi yığını içinde gözümüzden kaçan pek çok bilgi bulunuyor. Vincent van Gogh hakkında az bilinen gerçeklerden birkaçını sizin için listeledik:

  • Ailede bu ada sahip olan tek kişi o değildi. Vincent adı kendisinden bir yıl önce doğum sırasında ölen ağabeyinden geliyordu ki ona da dedesinin ismi verilmişti. Ailenin mezarlığı da yaşadıkları arazide olduğu için neredeyse her gün kendi isminin üzerinde olduğu mezar taşlarının önünden geçiyordu. Ağabeyi Theo’da oğluna Vincent ismini verdi.
  • • Van Gogh, 27 gibi nispeten geç bir yaşta resim yapmaya başladı ve kendi kendini yetiştirdi. İlk resimleri onun aşina olduğumuz renklerine sahip değildi, daha donuk bir renk paleti kullanıyordu.
  • Üretken bir ressam olduğu kadar üretken bir yazardı. Kardeşine yazdığı mektuplardan yaklaşık 900 tanesi günümüze ulaşmış durumda. Araştırmacılar mektuplardaki referansları baz aldıklarında, Vincent Van Gogh’un ailesine ve dostlarına 2 binden fazla mektup yazdığını düşünüyor.
  • Epilepsi tedavisi için kullandığı ilaçların dünyayı algılama biçimini değiştiren bir etkisi olduğu, eserlerindeki baskın sarı renk tonlarının, sarı noktaların ve çizgilerin de bu etkinin sonucu olduğu düşünülüyor.
  • Bugün en ünlü eserlerinden birisi olan Yıldızlı Gece tablosunun başarısız bir çalışma olduğunu düşünüyordu.
  • Badem Çiçekleri tablosunu, erkek kardeşinin bir çocuğu olacağını öğrendiği zaman hediye olarak yaptı. Eser her zaman Van Gogh ailesinde kaldı, hiç satılmadı. Bugün de Van Gogh Müzesi’nde sergileniyor.
  • Öldüğünde yanında olan kardeşi Theo, Van Gogh'un son sözlerinin "La tristesse durera toujours" - "üzüntü sonsuza kadar sürecek" olduğunu söyledi.
  • Vincent Van Gogh'un son tablolarından birisi olan Buğday Tarlası ve Kargalar’da bir tarlanın üzerinden uçan kargalar resmedilmiştir. Bu tablodaki tarlanın, Vincent’in intihar ettiği tarla olduğu düşünülüyor.
  • Resim tarihinin en pahalı tablolarından birisi Van Gogh’a ait. 1890'da yaptığı Dr. Gachet Portresi 1990'da 82.5 milyon dolara satıldı.
  • Adı sürekli yanlış yazıldığı için resimlerini “Vincent” olarak imzalamaya karar verdi. Tüm resimlerini değil, sadece tamamen bittiğini düşündüklerini imzaladı.
  • Eserleri Nazi yönetimi tarafından “dejenere sanat” olarak ilan edildi. Aslında modern sanatı aşağılamak için üretilmiş olan bu tanıma, aralarında Van Gogh’un eserlerinin de olduğu pek çok klasik eser dahil edilmişti. Bu sanat eserleri müzelerden çıkarıldı ve satıldı.
  • Son ev sahibi, evde bulunan iki Van Gogh tablosunu erkek kardeşine teslim etmedi. Birkaç yıl sonra Amerikalı bir ressama, tanesi 40 frank karşılığında sattı.
  • Vincent ve erkek kardeşi arasındaki ilişki o kadar güçlüydü ki zaten hasta olan Theo, Vincent’in ölümünden kısa bir süre sonra depresyona girdi ve dört ay sonra hayatını kaybetti. Theo’nun eşi, farklı yerlerde gömülen iki kardeşi bir araya getirdi. Bugün ikisinin de mezarı Auvers’de bulunuyor.
  • Theo’nun eşi Johanna Van Gogh, Vincent’in tüm dünya tarafından tanınması, eserlerinin önemli koleksiyonlarda ve müzelerde yer alması için çok çalıştı. Ölümünden sonra bayrağı oğlu devraldı ve Vincent Van Gogh Müzesi'nin kurulmasını sağladı.

Vincent van Gogh Kulağını Neden Kesti?

Kulağını kestiği 1888 yılının sonbaharında Vincent, Paul Gauguin ile birlikte iki aydan biraz fazla bir süredir Sarı Ev’de yaşıyor ve çalışıyordu. Birlikte çalışmaları için Gauguin’i çağırarak çıtayı kendisi için fazla yükseltmişti. Hâlâ kendi tarzını geliştirme aşamasındaydı ve ondan daha yaşlı ve tecrübeli olan Gauguin’den bir şeyler öğrenmeyi umuyordu. Aslında her şey iyi başlamıştı ama ilişkileri kısa sürede bozuldu. Vincent, aralarındaki gerilim nedeniyle Gauguin’in gideceğini düşünerek baskı ve endişe hissediyordu. 23 Aralık akşamı ilerleyen saatlerde iki sanatçı arasında hararetli bir tartışma başladı. Fiziksel saldırıya dönüşen tartışma esnasında Vincent ustura ile sol kulağını kesti. Ertesi sabah hastaneye kaldırıldı. Hastanede geçen bir haftanın sonunda Vincent normal duygusal tepkiler vermeye başladı. Olanların sadece çok azını hatırlıyor, bunun bir sanatçı hezeyanı olduğunu düşünüyor ve hastalığını unutmak istiyordu.

Vincent van Gogh Neden Akıl Hastanesinde Yattı?

Başlangıçta bir sorun olduğuna inanmak istemese de kulağını kesmesiyle sonuçlanan ilk krizden iki ay sonra bir atak daha geçirdi ve bunun üzerine kendi isteği ile Saint-Rémy'de bulunan Saint-Paul-de-Mausole psikiyatri hastanesine yattı. Bu atakların arkasında yatan hastalığın ne olduğu hakkında sınırda kişilik bozukluğundan epilepsiye, bipolar kişilik bozukluğundan nörofizilize uzanan pek çok teori var. Onu uç noktalara iten ve akıl hastanesinde bir yıl geçirmesine neden olan hastalığının ne olduğunu tam olarak teşhis etmek mümkün görünmüyor.

Bugün, Vincent’in yaratıcılığının kaynağının hastalığı olduğunu düşünen pek çok kişi var. Ancak ilk krizini geçirdiği döneme baktığımızda, bu başarıyı sadece hastalığa bağlamak doğru olmaz. Hayatı boyunca umutsuzlukla mücadele etmesine rağmen çalışma motivasyonu her zaman çok yüksekti ve başarısının en önemli kaynağı hiç şüphesiz neredeyse durmak bilmeden çalışmasıydı.

Vincent van Gogh’un Sitili ve İlhamı

Van Gogh kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçıdır. Büyük bir sanatçının ustalaşması gereken ilk adımın çizim olduğunu düşünerek renklerle çalışmadan önce çizimde ustalaşmaya odaklandı. Çizim üzerine kitaplar okudu, figürlerin ve manzaraların doğru bir perspektifte nasıl oluşturulacağının temellerini kavradı, büyük ustaların eserlerini kopyaladı. Çizimlerinin istediği düzeye geldiğini düşündüğünde renk katmaya başladı. Zaman geçtikçe cesur paleti çalışmalarının ana özelliği haline geldi.

Eserlerinin takıntılı kişiliğinin ve tutarsız ruh halinin yansıması olduğunu, tuvale düşüncesizce vurduğunu düşünenler olsa bile aslında Vincent son derece metodik ve ciddi bir ressamdır. Resim yapmak için malzeme ve araçları iyi tanıyor, bunları nasıl kullanacağını biliyor ve kompozisyonları üzerinde derinlemesine düşünüyordu.

Renk paleti hayatı boyunca değişti. Kariyerinin başlarında koyu ve dünyevi renkleri kullandı. Köylülerin, kömür madencilerinin ve maden kamplarındaki işçilerin portrelerini yaparken yoksulluğu ve çaresizliği vurgulamak için kasvetli bir palete ihtiyacı vardı. Bu renk paleti en çok, fakir bir işçi ailesinin zayıf bir lamba ışığı altında yetersiz bir akşam yemeği için bir araya geldiği Patates Yiyenler tablosunda vurgulanır.

1886'da Paris'e taşındı. Burada empresyonistlerin (izlenimciler) eserlerinden ilham aldı ve paleti hızla canlı renkler kazandı. İzlenimcilerin aralıklı fırça darbeleriyle deneyler yapmaya başladı. Fransız neo-empresyonislerin en sevdiği teknik olan "noktacılık" üzerinde çalıştı. Gri Keçe Şapkalı Oto-portre bu teknikte yapılmıştır.

Van Gogh, üzerine kalın boyalar sürdüğü fırça darbeleriyle tanınır. Bu tekniğe "impasto" denir. Ressam tuval üzerine kalın bir boya tabakası serer, böylece fırça darbeleri daha belirgin hale gelir, resme özel bir doku katar. Van Gogh'un eserleri kabartma, neredeyse üç boyutlu bir yüzeye sahiptir. Işık kaynağının yerine bağlı olarak farklı görünürler. Örneğin, Yıldızlı Gece tablosunun dokusunun zenginliği, cesur ve enerjik fırça darbeleriyle kalın bir boya tabakası eklenerek oluşturulmuştur. Burada yüzeyin dokusu, en az renk ve kompozisyon kadar önemli bir unsurdur.

Van Gogh, Arles’te geçirdiği dönemde her şeyden tasarruf etmek zorunda kaldı. Maliyetleri azaltmak için fırçayı bıraktı, kamış kalem aldı ve tekniğini değiştirdi. Farklı türlerde mürekkep darbeleri kullanarak büyüleyici bir ritim yakalamayı başardı.

Gauguin ile geçirdiği dönem, sonu hüsran olsa da resmini başka bir boyuta taşımasına yardım etti. Tıpkı Gauguin gibi ezberden resim yapmaya, boyalarını gerçeği yansıtmak için değil ruh halini yakalamak için kullanmaya başladı.

Pek çok sanat tarihçisi, Van Gogh'un mektuplarını, genellikle üzerinde çalıştığı tabloların eskizlerini içerdiğinden, sanat eseri olarak kabul eder. Mektuplarındaki eskizler ve ayrıntılı betimlemeler sanatçının tekniğinin ve üslubunun nasıl geliştiğini ve ustalığının nasıl olgunlaştığını açıkça göstermektedir.

Vincent van Gogh’un Eserleri

Yıldızlı Gece’den muhteşem Ayçiçekleri serisine, Van Gogh'un en ünlü resimlerine ve onları bu kadar özel yapan şeylere bir göz atalım.

Yıldızlı Gece

Vincent van Gogh’un akıl hastanesinde geçirdiği yıl yaptığı Yıldızlı Gece, kendisi aynı fikirde olmasa da sanatçının en bilinen ve en etkileyici resimlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Aslında odasının küçük penceresinden gördüğü manzaradan ilham almış olsa da geceye ve doğaya, onları gerçek görünümlerinden uzaklaştıran duygusal bir yaklaşım eklemesi onu son derece ayrıcalıklı bir tablo haline getiriyor. Etkileyici sarmallar ve parıltılarla dolu bu muhteşem gökyüzü bugün New York’ta bulunan MoMa’da sergileniyor ve müzenin koleksiyonuna giren ilk Van Gogh eseri olma özelliğini taşıyor.

Kırmızı Bağ

Van Gogh tarafından Kasım 1888'in başlarında, üzüm hasadı sırasında Montmajour manastırı yakınlarında boyanan bu ünlü tuval, sanatçının hayattayken bir sergide sattığı ilk ve tek eser olma özelliğini taşıyor. Eser, günler kısaldıkça sonbahar kırmızılarına ve sarılarına dönen yerel bir üzüm bağını, bağda çalışan insanları dramatik bir şekilde yansıtıyor. Kırmızı Bağ tablosu bugün Moskova’da bulunan Puşkin Müzesinde sergileniyor.

Ayçiçekleri

Ayçiçekleri, Vincent’in tüm tabloları arasında kendini en iyi ifade ettiğini düşündüğü özel bir seri tablodan oluşuyor. 1888 ve 1889 yıllarında Arles’te yapılan resimler sadece sarı rengin çok sayıda varyasyonuyla bir görüntü yaratmanın mümkün olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşıyor. Bu halleriyle hepsini birer renk deneyi olarak görmek mümkün. Araştırmacılar, detaylı analizlerle Londra’da sergilenen versiyonun serinin ilki olduğunu belirlediler. Resimlerin bir özelliği de, minnettarlığı ve sadakati temsil eden bu çiçeği resmettiği iki versiyonunun Gauguin’in odasını süslemek için yapılmış olması.

Van Gogh’un Ayçiçekleri Serisinde Kaç Resim Var?

Van Gogh belirli bir konudan memnun kaldığında eserlerinin "tekrarlarını" resmediyordu. Ayçiçekleri resimleri buna bir örnektir. Pek çok kişi bilmese de Ayçiçekleri'nin bugün Amsterdam, Münih, Londra, Tokyo ve Philadelphia'da sergilenen beş farklı versiyonu bulunuyor. Sanatçı ayrıca Ayçiçekleri’nin bu beş ünlü versiyonuna ek olarak, iki versiyon daha çizdi. Bu tablolardan birisi özel bir koleksiyonun parçası. Diğeri ise maalesef Dünya Savaşı sırasında kayboldu.

Kulağı Sargılı Oto-portre

Van Gogh sanatsal gücünün ve kişisel mücadelesinin sembolü olan bu tabloyu hastaneden ayrıldıktan bir hafta sonra boyadı. Resmi aynaya bakarak yaptığını, sargılı kulağın sağda gösterilmesinden anlıyoruz. Tablo hem içeriği hem de fırça darbeleriyle, sanatçının resim yapma kararlılığının güçlü bir kanıtı olarak gösteriliyor. Arkasındaki iki obje de bu kararlılığı destekler niteliktedir; şövale üzerinde yeni başlanmış bir tuval ve ilham kaynaklarından olan bir Japon baskısı. Eser Londra’da bulunan Courtauld Galerisinde sergileniyor.

Bir Yüzyılın Ardından Ortaya Çıkan Eser: Monmartre’da Bir Sokak Manzarası

Varlığı bilinmesine rağmen 1920’den beri özel bir koleksiyonda bulunan ve halka açık şekilde sergilenmeyen Montmartre’da Bir Sokak Manzarası tablosu, sanatçı tarafından 1887 yılının bahar aylarında yapıldı. Resimde Montmartre'nin yel değirmenlerinden biri olan ünlü Moulin de la Galette tasvir ediliyor. Eser 2021 yılının Mart ayında Sothby’s tarafından düzenlenen bir müzayede ile satılmadan önce Londra, Amsterdam ve Paris’te sergilendi.

Van Gogh’un Kaç Tane Eseri Var?

Kendini resim yapmaya adadığı on yılda neredeyse hiç durmadan üreten Van Gogh, arkasında 850’den fazla tablo ve yaklaşık 1.300 civarında eskiz bıraktı.

Van Gogh’un Son Tablosu Hangisidir?

Vincent’in en son çalışmasının hangisi olduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak pek çok kişi ölümünden çok kısa bir süre önce yaptığı Buğday Tarlası ve Kargalar tablosunun sanatçının son eseri olduğuna inanıyor ve resmi onun trajik sonuyla ilişkilendiriyor. Gerçekten de kararan gökyüzü, havalanmış kargalar, tarlanın ortasından geçen ve bir yere ulaşmayan yol karamsar ruh halinin bir yansıması gibi görünüyor. Ancak bu kadar üretken ve neredeyse her gün bir tablo yapan Van Gogh’un, bu resimden sonra birkaç tablo daha yapmış olabileceği gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Van Gogh’un Orijinal Eserleri Nerede?

Van Gogh’un eserleri dünyanın pek çok yerinde önemli müzelerde sergileniyor. Vincent’in izini takip ederek dünyayı dolaşmanız mümkün. Sizin için en bilinen 10 eserini hangi müzelerde bulabileceğinizi listeledik.

  • Yıldızlı Gece / Starry Night ( 1889)
    MoMA, New York
  • Ren Nehri Üstünde Yıldızlı Gece / Starry Night Over the Rhône (1888)
    Musée d’Orsay, Paris
  • Buğday Tarlası ve Kargalar / Wheatfield with Crows (1890)
    Van Gogh Museum, Amsterdam
  • Kulağı Sargılı Oto-portre / Self-Portrait with Bandaged Ear (1889)
    Courtauld Gallery, London

İlginizi Çekebilir